Boracay seyahatimizle ilgili yazıyı biraz uzun yazdığım için iki bölümde yayınlamaya karar verdim.. İlk bölümü sabredip sonuna kadar okuyanlar bileceklerdir, en heyecanlı yerinde bırakmıştım 🙂 Bıraktığım yerden devam ediyorum..
Baktım ikinci günün sonunda hala kendimi tam olarak iyileşmiş hissetmiyorum, doktorun B planına geçmeye karar verdim ve akşam yatmadan attım antibiyotiği ağzıma.. Antibiyotikten midir, yoksa zaten gribin doğasından mıdır bilemiyorum bir sonraki gün çok daha iyi hissediyordum kendimi.. Üç gün almam gereken ilaç beni daha ilk günden iyileştirmişti sağolsun.. Ama ben tabii diğer günlerde de almaya devam ettim n’olu n’olmaz diye..
Velhasıl üçüncü günümüz, yani Pazartesi günü itibariyle ben sağlığıma kavuşmuştum, Boracay ise güneşe kavuşmuştu.. O gün gerçekten de mükemmel bir hava vardı, bol bol güneşlendik, bol bol fotoğraf çektik, fotoğrafları sosyal medyada kullanarak bol bol arkadaşlarımızı imrendirdik 🙂 Bu arada ilk iki gün ayaklarımızı sokmakla yetindiğimiz denize de üçüncü gün itibariyle girmeye başladık.. Suyun biraz serin olduğunu eklemem gerekir ama klasik kural burada da geçerliydi, bir kere daldıktan sonrasında sorun kalmıyor 🙂 Bu arada Boracay’ın asıl yaz mevsiminin Mart-Nisan aylarında yaşandığını öğrendi Müge otel görevlilerinden, muhtemelen bu aylarda daha yakıcı bir güneş ve daha sıcak deniz suyu ile karşılaşmak olası.. Tatil planı yaparken aklınızda bulunsun 🙂
Pazartesi gününden adadaki son günümüz olan Cuma gününe kadar olan zaman aslında birbirine çok benzer geçti.. Tamamen tembellik üzerine kurulmuş beş gün yaşadık.. Bu arada yapılabilecek olan aktivitelerle ilgili fiyatla aldık fakat tembelliği bırakıp da hiçbirini yapamadık 🙂 Tripadvisor’da bir numara olan Ariels Point için kişi başı 1600RMB ödemeniz gerekiyormuş mesela.. Eğer kısa bir bot yolculuğu sonrasında ulaşacağınız bir adada bulunan kayalıklardan, 5-10-15 metrelik yüksekliklerden size denize atlama şansı veren bir aktivite ilginizi çekiyorsa Ariel’s Point tam size göre.. Alternatif olarak, daha az adrenalin içeren mavi yelkenli turları için ise 2 kişi için 1500PHP fiyat aldık.. Adanın etrafında, veya rüzgar durumuna göre tek bir yakasında yapacağınız 2-3 saatlik bu turda bir kaç yerden durum şnorkel molası da verebiliyorsunuz..
Akşamlarımız ise adadaki hemen herkesin yaptığı gibi D-Mall’da geçti.. Yaptığımız bir kaç denemeden sonra tadı en çok hoşumuza giden restoran Yunan restoranı Cyma oldu, keşfettikten sonra hemen her akşam orada yemek yedik.. Alternatiflerinin çok olmasına rağmen ne zaman gitsek dolu olan bu restoran bana aslında bu adada iyi işletilen bir Türk restoranının da epeyce ilgi çekebileceğini düşündürdü.. Restoran konusunda yatırım yapmak isteyen vatandaşlarımıza duyrulur.. Bu işe girip de başarılı olan olursa bi Boracay tatili hediye eder artık bana 🙂
Bu arada seyahatimizin asıl bombası yazının başlığında da belirttiğim gibi Başka Türlü Bir Şey oldu 🙂 Bilmeyenler için kısaca tanıtmam gerekirse “Başka Türlü Bir Şey” adı altında dünyayı gezen İsmail ve Özcan’dan bahsediyorum.. Bu aralar İsmail Japonya’da Özcan ise Türkiye’de ikamet ediyor.. Ne var ki tam bizim Boracay seyahatinin bir hafta öncesinde Özcan’ın Çin’e bir iş seyahati çıktı.. Twitter’dan yaptığımız yazışmalarda toplantılar sonrası 3-4 gün boş vakti olduğunu söyledi ama kesin bir planı yoktu.. Tabii ki hemen kafasına girdim ve onu Boracay’a davet ettim, sonuçta dünya turu esnasında görmedikleri bir yerdi, gayet mantıklı bir teklifti ve Özcan da sağolsun beni kırmadı 🙂
Çarşamba sabahı erkenden Çin’den yola çıkan Özcan, Chengdu-Hong Kong-Manila-Kalibo-Boracay istikametinde ilerledi ve gecenin 11’inde bizimle D-Mall sahildeki barlardan birinde buluştu! Şanghay’da yaşayan biz, İstanbul’da yaşayan Özcan ile Filipinler’in Boracay adasında buluşmayı başarmıştık 🙂 Sarılma, hoşgeldin, beşgittin faslından sonra canlı müzik de çalan bu mekanda koyu bir muhabbete dalmıştık bile.. Bir süre sonra Özcan’ın yol yorgunluğu başgösterdiği için geceyi çok fazla uzatmadan otellerin yolunu tuttuk..
Bu arada D-Mall ile bizim otel arasında gidip gelmek için farklı alternatifler kullandık tatil boyunca.. En çok kullandığımız yol tabii ki kumsaldan yaptığımız yürüyüşlerdi.. Alternatif olarak sahil tarafındaki otellerin hemen arkasında kalan, sahile paralel giden yoldaki Tricycle’lar da bizi bekliyordu.. Yürümeye üşendiğimizde, karnımız aç olduğunda vs. bunları kullandık. D-Mall ile otel arasında dolmuş hizmeti veren Tricyc’ları tercih ederseniz kişi başı 20PHP, yok ben tek gitmek istiyorum derseniz araç başı 60PHP ödemeniz gerekiyor.. Arada pazarlık yapmayı deneyip 50PHP’ye de indirdim fiyatı ama genelde 60PHP vermeyi tercih ettik..
Son iki günümüz olan Perşembe ve Cumayı (yarım gün) önceki günlerde olduğu gibi gene sahilde, bu sefer 3 kişi, tembellik yaparak geçirdik.. Özcan da sağolsun hemen bize uyum sağladı 🙂 Zaten 10 gündür yapmakta olduğu iş seyahati onu epeyce yormuşa benziyordu, bir şezlong da o çekti kendisine 🙂 Yaptıkları dünya turunun detaylarına indik, yol arkadaşı İsmail’in kulaklarını çınlattık, İstanbul’da bulunan Evren’i yolladığımız fotoğraflarla isyana teşvik ettik, yedik, içtik, yüzdük, güneşlendik, zamanın nasıl geçtiğini anlamadık.. Bu arada Özcan’ın gelişinden itibaren Boracay’ın havasının iyice mükemmelleştiğini de belirtmem gerekir, şanslı çocuk 🙂
Bu arada Perşembe akşamı gün batımında hep beraber Diniwid Plajı’na (Diniwid Beach) bir yürüyüş gerçekleştirdik.. Diniwid Plajı, otelimizin bulunduğu Station-1’in biraz kuzeyinde kalan ve 5-10 dk’lık bir sahil yürüyüşüyle ulaşılabilen bir plajı Boracay’ın.. Ünlü “White Beach” ile kıyaslayınca biraz daha sessiz sakin, daha az kalabalık, denizi güzel, sahilde küçük oteller ve cafeler bulabileceğiniz bir yer burası.. Biz özellikle güneş batışına doğru gidip cafe’lerin birinde veya sahilde oturup güneşin batışını izlemeyi sevdik burada.. Sizlere de en az bir kere bu tecrübeyi yaşamanızı tavsiye ederim..
Her güzel şeyin olduğu gibi Boracay tatilinin de bir sonu vardı ve o son Cuma günü gelip çatmıştı bile.. Otel sağolsun bize saat 11:00 yerine 13:00da çıkış yapma şansı tanıdı ve biz de sabah 08:30dan saat 12:30’a kadar Boracay’ın o mükemmel sahilinin son bir kez daha tadını çıkardık.. Özcan da sağolsun bize eşlik etti, bizden sonra neler yaptı bilmiyorum 🙂 Saat 13:00da odayı boşalttık, resepsiyondaki çıkış işlemlerimizi tamamladık, son bir kez sahile gittik, Özcanla vedalaştık, onu Boracay’ın beyaz kumlarında bırakarak bavulları alıp otelin çıkışına doğru ilerledik..
Otelden iskeleye gitmek için boş bir Tricycle geçmesini bekledik bir süre.. 120PHP verdiğimiz iskele yolculuğu trafiğin de etkisiyle biraz uzun sürdü ama vaktinde iskeledeydik.. Zaten uçağımız saat 16:00da olduğu için daha epeyce zamanımız vardı.. İskelede 25PHP’lik bot biletlerinin yanı sıra 100’er PHP de terminal vergisi ödedik ve bizi Caticlan’a götürecek olan bota doğru ilerlemeye başladık.. Görevlilerin de yönlendirmesiyle botu bulup binmemiz çok zor olmadı.. Dolunca kalktık 🙂 Yaklaşık 10 dk sonra karşı adaya varmıştık bile.. Hemen iskele çıkışında bulunan Tricycle durağından 25PHP’lik biletlerimizi aldık ve bizi havaalanına götürecek olan Tricycle’a atladık.. Çok kısa bir yolculuk sonrası Caticlan Havaalanı’ndaydık..
O gün öğleden sonra kalkması gereken üç tane Cebu Pacific uçağı vardı.. Günün sonunda ise sadece bir tane uçak geldi havaalanına 🙂 Bize Manila’daki hava trafiği nedeniyle dediler ama bence toplam yolcu sayısı çok fazla olmadığından diğer iki uçağı göndermemişlerdir diye düşünüyorum, bana yutturamazlar 🙂 Bu üç uçağın yolcularını birleştirip, gelen tek uçağa yerleştirdiler ve saat 17:30 gibi pırpırlı uçağımız Manila’ya doğru hareket etti.. Bir saatlik uçuş sonrası vardığımız Manila Havaalanı’nda hemen iç hatlardan dış hatlara doğru ilerledik.. Pasaport kontrol, güvenlik kontrol vs. derken 20:30da kalkacak olan uçağa tam biniş saatinde yetiştik.. Neyseki bu uçakta da 15dk kadar bir rötar vardı, en azından soluklanıp etrafa bakacak vaktimiz oldu..
Günün can sıkıcı gelişmesi ise bu sefer de Müge’nin şifayı kapmış olmasıydı.. Caticlan Havaalanı’nda rötarlı uçağımızı beklerken sanırım klima biraz fazla vurdu kendisine ve boğazları hemen alarm vermeye başladı.. Bol bol sıvı içerek hastalığı ilk aşamada yenmeye çalıştı ama başaramadı ve son zamanların grip salgını benden sonra sevgili eşimi de yakaladı.. Onun bünyesi benden daha sağlam olduğu için antibiyotiğe gerek kalmadan 2-3 gün içerisinde kendisine geldi, cuma gecesi eve dönmüş olmamız ve haftasonunu dinlenerek geçirmesi yaradı ona, pazartesi günü itibariyle sapasağlamdı 🙂 An itibariyle her ikimiz de gayet sağlıklı durumdayız yani, telaş yapmayın sakın 🙂
Sonuç olarak cumadan cumaya yaptığımız 6 gecelik Boracay tatilinden son derece memnun kaldık.. Göz kamaştırıcı (hem mecazi hem gerçek anlamda, güneş gözlüğü kesinlikle gerekli) kumsalı, tertemiz suları ve sımsıcak havası ile Boracay uzakdoğuda gördüğümüz tatil mekanları arasında sıralamaya zirveden giriş yaptı 🙂 Siz de deniz-güneş-kum temalı, aksiyondan ziyade tembellik içeren [ meraklısı için aksiyonlar da mevcut tabii, ama biz merak etmedik 🙂 ] bir tatil istiyorsanız, “yiyeyim, içeyim, yüzeyim, yatayım, keyfime bakayım” diyorsanız kesinlikle Boracay’ı denemelisiniz.. “Biraz aksiyon da olsa fena olmaz hani” diyorsanız, yukarıda da bahsettiğim gibi dalma, şnorkel, yüksek kayalıklardan okyanusa atlayış, parasailing, jetski, gibi bir çok aktivite de sizleri bekliyor olacak.. Boracay sizi çağırıyor 🙂
dincer bey,
boracayda guvenlik anlaminda bir sikinti hissettiniz mi, filipinleri hep turiist kacirilma haberleriyle medyada goruyoruz. bir de simdi restaurant acmaktan bahsetmissiniz, mesel oradan ornek icki ve yemek fiyatlari verirmisiniz? mafyasi falan var mi oralarin , musallat olmasin bana diyelim bar actim boracay da , beach bar boyle hasirlar masirlar, aksam varilde ates vs, nasi?
Mehmet Bey,
Boracay’ın, misal Manila ile karşılaştırırsak, çok daha güvenli bir yer olduğunu söyleyebilirim.. Kaçırılma falan değil de, en fazla kapkaç olabilir, o da gecenin yarısında ıssız bir sokakta çantanız açıkta olacak şekilde vs. yürürseniz..
Fiyatlarla ilgili olarak, mesela bahsettiğim Yunan restoranında 500-1000PHP civarına karnınızı doyurabiliyorsunuz meşrubat ile yediğinizi düşünürsek, içki alırsanız biraz daha pahalı olabilir tabii.. Öte yandan sahildeki barlardaki biralar 80PHP’den başlıyordu yanlış hatırlamıyorsam..
Mafya konusunda bir fikrim yok ama Yunan restoranının patronu Sunshine adında orta yaşlı ABD’li bir hanımefendiydi, mafyayı yenmiş bir tipi yoktu hiç..
Bahsettiğiniz beach bar, üzerinde bir de canlı müzik eklenirse akşamları full çeker, net..
İsterseniz bu fikirleri bir haftasonu Boracay gezisinde yerinde değerlendirebiliriz, siz zamanı bildirin yeter 🙂
Sevgiler..