Bu satırları yazmaya başladığım Xian Bell Tower Hotel’in 628 no’lu odasında farkettim ki geçtiğimiz 2 hafta epeyce yoğun geçmiş 🙂 Öncelikle kadim dostum Tuncay ve eşi ile birlikte iki aile olarak yaptığımız bir haftalık bir tatil ve hemen ardından hemşom (nam-ı diğer Mustafa) ve sıkı dostuma (nam-ı diğer Serkan) Şanghay’da yaptığımız ev sahipliği derken zaman su gibi akıp geçmiş.. Beraberce Şanghay’ın altını üstüne getirdikten sonra tatilin son kısımlarını şehir dışı ziyaretlere ayırmaya karar vermiştik.. İlk durağımız hep beraber geldiğimiz Xian oldu.. Haftasonunu burda geçirdikten sonra arkadaşlarımızı kendi başlarına Beijing’e, ardından da maalesef İstanbul’a geri yollayacağız..
Sitenin ismi gereği burada öncelikle Şanghay’da yaptıklarımızı anlatmaya çalışacağım elimden geldiğince 🙂 Her güne farklı aktiviteler sığdırmaya çalıştığımız için gün gün anlatabileceğim bir yazı dizisi yapmaya karar vermiştim.. İlk gün ile başlayabiliriz sanırım artık.. Gerçi ilk güne başlamadan buraya vardığımız Pazar akşamından da kısaca bahsetmeliyim sanırım..
Bizim tatilden, arkadaşlarımızın ise İstanbul’dan Şanghay’a geliş saatlerimizi birbirine çok yakın olarak ayarladığımızdan, ve uçaklarla ilgili herhangi bir rötar problemi de olmadığından ötürü Pazar günü akşama doğru Pudong Havaalanı’nda buluştuk.. Öncelikli bir kucaklaşma faslının ardından hızlıca taksiye atlayıp eve doğru yola koyulduk.. Eve geldikten yaklaşık 15 dk sonra ben mükemmel bir ev sahipliği örneği göstererek eşimi ve arkadaşlarımı evde bırakıp doğruca bizim takımın basket maçına gittim 🙂 Maç sonrası akşam yemeği için Dagu Road üzerinde bulunan Papa Mario’da buluştuk ve güzel bir akşam yemeği yedik.. Sonrasında Müge’nin Şanghay’a turla gelmiş bir arkadaşı ile buluşmak için Xintiandi’ye geçtik.. Xintiandi’yi önce baştan başa bir dolaştıktan sonra şu an adını hatırlayamadığım, bahçesinde yüksek sandalyeli masalara sahip bir mekanda oturup bir şeyler içtik.. Sonrasında buluşma olayı gerçekleşemeyince, zaten herkes yol yorgunu, ben bir de üstüne maç yorgunu olduğum için eve dönüp dinlenmeye çekildik..
Pazartesi gününe dinlenmiş bir şekilde başladık.. Öncelikle kahvaltı olarak, ayıptır söylemesi, Hemşomun getirdiği sucukları Serkan’ın üstün aşçılığıyla birleştirerek sucuklu yumurta ile karnımızı doyurduk 🙂 Sonrasında ise Şanghay turumuz başladı.. Merkezi bir lokasyon olan Jingan’da oturduğumuzdan dolayı ilk günü yürüyüş ağırlıklı bir programa ayırmıştım.. Öncelikle arkadaşlara buradaki DVD’cilerin ve fake market’lerin nasıl bir şey olduğunu göstermek adına rotamızı West Nanjing Road’a çevirdik.. Alışverişten ziyade bu ortamlar hakkında bir fikir sahip olmalarını istedim; nasıl olsa daha sonra alışveriş yapacak vakit olacaktı..
Nanjing Road üzerindeki fake market, ve hemen fake market’in arka kapısında çıkınca karşınıza gelen Oscar DVD’yi hızlıca bir turladık.. DVD’lerdeki çeşitlilik arkadaşların epeyce hoşuna gitti ama fake market’teki keşmekeşe ilk kez şahit oldukları için biraz ürktüler 🙂 “Dükkanların içine bakmaya korkuyorum beni içeri çekecekler diye” lafını bile işittim 🙂 Fake market’ten çıktıktan sonra Nanjing Road üzerinden yürümeye devam edip People Square’e ulaştık, parkın içinden geçtikten sonra East Nanjing Road’dan, yani bir nevi buranın İstiklal Caddesi’nden nehre doğru indik.. The Bund’un o ünlü Şanghay silueti Hemşoyu da Serkan’ı da epeyce etkiledi.. Nehir boyunca bir çok fotoğraf çektikten sonra rotamızı müzik enstrümanları caddesine çevirdik..
Hemşonun buradan bir turntable alma planı vardı ve bu nedenle Şanghay’da müzik enstrümanları açısından en zengin olduğu söylenen cadde olan Jinling Road üzerinde bulunan bir kaç mağazaya uğradık.. Sonuç olumlu olmadı maalesef ve hemşo turntable almaktan şimdilik vazgeçti 🙂 Biz de bunun üzerine rotamızı Yuan Garden’a çevirdik..
Şanghay’ın en popüler turistik mekanlarından olan Yuan Garden’a vardığımızda öğleden sonra olmuştu bile.. Önce Starbucks’ta birer kahve içtikten sonra etraftaki dükkanlara kısaca göz atıp hemen biletlerimizi alarak Yuan Bahçeleri’nin içine girdik.. Burada kapanış saati olan 5’e kadar gezdik, gene epeyce fotoğraf çektik ve kapanış saatinin gelmesiyle dışarı çıktık.. Dışarıda gene dükkanlara bir göz attık, ve ilk alışverişi Yuan Garden’ın ünlü çaycısında yaptık.. Serkan ve Hemşo güzel çiçek çayları alırken ben pazarlık kısmında kendilerine yardımcı olmaya çalıştım 🙂
Yuan Garden sonrası artık yeteri kadar yürümüş olduğumuza kanaat getirdik ve taksiye atlayarak eve doğru yollandık.. Akşam önce ev sahibimiz ve eşi ile birlikte emlakçımız Tomas’ı bizde kısaca ağırlayıp ev kontratını yenileme hususunda konuştuktan sonra onları yolcu edip hemen akşam yemeği olayına girdik..
Uzakdoğu mutfağının ünlülerinden Tayland ile başladık ilk günün akşam yemeğine.. Şehrin Tayland yemeği açısından güzel seçimlerinden biri olan Coconut Paradise’ta yemeğimizi yedik.. Acı, daha acı ve çok acı tarzı yemekler buna rağmen epeyce lezzetliydi 🙂 Yemek ve muhabbet sonrası saat çok geç olmadan taksiye atlayıp evin yolunu tuttuk..
Taksiden inip eve girmeden hemen önce Serkan ve Hemşoyu Çin masajı ile tanıştırmak için evin hemen dibindeki Le Fleur masaj merkezine uğradık.. Bir saatlik ayak masajının ardından hepimiz gevşemiş, rahatlamış, uykuya hazır hale gelmiştik..
İlk günümüzü böylece tamamlamış olduk 🙂
Çiçek çaylarından ziyade Ginseng bulmak şaşırttı beni, çakmadır diye düşünüyordum, kırmızı sıkıştırılmış bar gibi satıldığını duymuştum.. meğer bayağı bayağı yaygın bir çaymış çinde, daha sonra hemşoun götürdüğü bir diğer çaycıda da rastladım :):)
Çiçek çayları ve Ginseng ile ilgili feedback’leri bekliyoruz hemşo 🙂
okumak cook zevkli:)
Teşekkürler Nisan hanım, yazmak da öyle, bi kere daha yaşıyor gibi oluyor insan 🙂
Kıskandım 🙂 Ne güzel gezmişsiniz 3 hemşo(biri fahri ama olsun :P)
Gezdik walla darisi size artik 🙂
Yazi dizisi devam edecek bu arada, takipte kalin 🙂
[…] da kim diyorsanız, sitedeki tüm yazıları okumamışsınız demektir Bu bağlamda sizi epik yazı dizisine yönlendirmem gerekiyor.. Artık kendisini tanıyorsunuz Aşağıda sıkı […]