Ho Chi Minh City’den Hanoi’ye uçuş yaklaşık olarak 2 saat sürüyor. Acil çıkış koltuğu bulamadığımızdan benim için pek konforlu bir yolculuk olduğunu söyleyemem ama gene de bir şekilde uyuklamayı başardım 🙂 Hanoi’ye indikten sonra hemen bavullarımızı aldık ve dışarı çıktık. Her ihtimale karşı kalacağımız otelden bizi almalarını istemiştik, otelin şoförünü hemen çıkışta bizi beklerken gördük ve kent merkezine doğru yol almaya başladık.
Hanoi Havaalanı’ndan kent merkezine yolculuk yarım saatten fazla sürdü. Otel olarak merkezde yer alan, Tripadvisor notları yüksek, fiyatı ise düşük olan Charming 2’yi tercih ettik ve herkese de kesinlikle tavsiye ederiz. Otele email atarak direk rezervasyon fiyatını da sormanızı tavsiye ederim, bizim şansımıza Agoda‘dan bile uygun fiyat bulduk 🙂 Bir de üzerine odamızı upgrade ettiler, daha ne isteyelim 🙂 Benim en çok hoşuma giden özellikleri odalarında bilgisayar olması, tabii bunun dışında kablosuz internet bağlantısı da mevcut, bir de son olarak tuvaletleri Türk gelenek göreneklerine uygun şekilde tasarlanmış 🙂
Otelin son derece güleryüzlü ve yardımsever personeli tarafından karşılandık, hızlı bir şekilde odamıza yerleştirildik ve hemen esyalarımızı yerleştirip şehir turu amacıyla aşağı indik. Resepsiyondan bir şehir haritası istedik, sağolsun ordaki arkadaş harita vermekle kalmadı, bize nereleri nasıl bir rota ile gezmemiz gerektiği konusunda da güzel bir bilgi verdi. Sonuç olarak, elimizde harita, yola koyulduk..
İlk amacımız bir sonraki gün yapacağımız Ha Long Bay turu için ödeme yapmak üzere Indochina Junks firmasının ofisini bulmaktı. Harita okuma konusundaki üstün yeteneğim sayesinde burayı bulmak hiç de zor olmadı 🙂 Ödemeyi yapıp turla ilgili bilgileri aldıktan sonra şehir turumuza devam ettik. Günü, otel etrafındaki, yani şehir merkezindeki (Old Quarter) yolları yorulana kadar yürümekle geçirdik (en çok Hoan Kiem Gölü etrafında takıldık), ve sonrasında otelin yolunu tuttuk. Asıl amacımız olan Ha Long Bay turuna yorgun başlamak istemediğimizden dolayı erkenden yattık 🙂
Sabah 7 gibi kalkıp otelin restoranına indik. Açık büfe kahvaltıları yok ama açık büfe kadar, hatta belki de daha doyurucu ve lezzetli bir kahvaltı yaptığımızı söyleyebilirim. Kahvaltı sonrası eşyalarımızı toparlayıp çıkış yapmak üzere aşağı indik. Bu arada otel bize bir güzellik daha yaptı. Ha Long Bay turu sonrası bir gece daha burada kalacağımız için bavullardan birini burada bırakmak istedik. Otelin yaklaşımı gayet pozitif oldu ve bavulumuzu odada bırakmamızın yeterli olacağını söylediler.
Saat 8’de bizi otelden alıp Ha Long limanına götürecek servis minibüsüne bindik. Bizden başka sadece bir çift daha olduğu için rahat ve konforlu bir yolculuk yaptığımızı söyleyebilirim. Hanoi’den Ha Long’a gidiş yaklaşık olarak 3.5 saat sürüyor. Öğlene doğru limana vardık ve kısa bir bilgilendirmenin ardından bizi bekleyen Dragon’s Pearl II adlı tekneye doğru ilerlemeye başladık. Ha Long Bay turu için pek çok seçenek var. Biz seçimimizi gene Tripadvisor yorumlarını okuyup, resimleri ve fiyatları inceleyip yaptık ve sonuç olarak Indochina Junks adlı şirketin 2 gecelik turunda karar kıldık.
Öğle saatlerinde demir alıp Ha Long Bay’in ikibine yakın irili ufaklı kaya-adalarının arasında ilerlemeye başladık. Manzara gerçekten de inanılmazdı. Fotoğraf çekmeyi sevenler için bulunmaz bir kaynak diyebilirim 🙂 Öğle yemeğimizi yedikten sonra teknenin demirlediği ilk yerde kano ve yüzme aktivitelerini gerçekleştirdik. Bu mükemmelliği bozan tek unsur yer yer denizin üzerindeki çöplerin yarattığı kirlilikti, bu da yoğun turizmin ve artan turistik teknelerin getirdiği bir sıkıntı olsa gerek. Bu konuda Vietnamlı yetkilileri acil olarak önlem almaya davet ediyorum 🙂
Öğleden sonra biraz daha ilerleyip geceyi geçireceğimiz koya demir attık. Bu sıralardaki amacımız güvertede uzanmak, güneşlenmek ve tabii ki fotoğraf çekmeye devam etmekti ama mevsimin yağmur mevsimi olduğunu unutmuşuz 🙂 Ara ara yağan yağmur bu planımızı biraz sekteye uğrattı.. Akşam 7 gibi yenen yemeğin ardından serbest zaman başladı.. Güverteden bu sefer yıldızları ve ayı seyretmeyi başardık 🙂
İkinci güne sabah 8:30’daki kahvaltı ile başladık ve sonrasında yüzen köye (Floating Village) doğru ilerledik. Yaklaşık 70 ailenin yaşadığı bu köyün nüfusunun 300 civarında olduğunu öğrendik. Denizin üzerinde inşa ettikleri evlerde sürdürdükleri bu yaşam gerçekten de görülmeye değerdi. Köyde bir tane de ilkokul bulunuyor ve köyün çocukları beşinci sınıfa kadar burada okuduktan sonra baba mesleği olan balıkçılığa devam ediyorlar. Bu arada Vietnam’da ilköğretim zorunlu değilmiş ama Ho Chi Minh ülkeyi yönetmeye başladığında %5 olan okuryazarlık oranı şu an %97’e kadar çıkmış..
Köy ziyaretimizden sonra tekneye geri döndük ve demir alarak ilerlememizi sürdürdük. Bir süre sonra gene bir yüzme ve/veya kano molası verdik. Saat 1’de öğle yemeği servis edilmeye başlandı ve yemek sonrasında teknemiz Cennet Adası’na (Paradise Island) doğru yola çıktı. Saat 4 gibi, akşam yemeğini yiyip geceyi de açıklarında geçireceğimiz Cennet Adası’na ulaştık. Geçtiğimiz yıllarda bir balıkçı bu adada bir mağara keşfetmiş, daha sonrasında ise Indochina Junk şirketi devletten bu adanın kullanım haklarını almış ve bu mağarayı müşterilerine akşam yemeği mekanı olarak sunmaya başlamış.
Cennet Adası’nın küçük bir de kumsalı var. Önce tekneden buraya getirildik ve bir kaç saat burada takıldık. Sadece Indochina’nın müşterileri yararlandığı için çok kalabalık değildi. İsteyenler denize girdi, isteyenler kanoya binip çevre adaları keşfe çıktı. Hiçbirini istemeyenler ise sahilde takıldılar 🙂 Daha sonra akşam yemeği hazırlıkları için tekneye döndük ve sonrasında adaya bu kez de mağarada yiyeceğimiz akşam yemeği için ayak bastık. Mağaradaki akşam yemeği organizasyonu gerçekten de çok iyi hazırlanmıştı, teknedeki herkes çok memnun kaldı. Yemek sonrasında tekneye geri döndük ve geceyi burada demirlemiş olarak geçirdik.
Teknedeki son günümüze yağmurla uyandık, gece yatarken duyduğumuz gök gürültülerinin rüya olmadığını anlamış olduk, böylece son bir defa güneşlenme planlarımız da suya düşmüş oldu 🙂 Saat 8’deki kahvaltı, 10’daki çıkış işlemleri ve 11:30’daki öğle yemeğinin ardından saat 12 gibi Ha Long limanına vardık ve turumuzun deniz üzerindeki kısmı sona ermiş oldu. Sonraki istikametimiz Yen Duc isimli köy oldu. Burada 1 saate yakın bir mola verdik. Bu esnada servis şoförleri yemeklerini yiyip dinlenirken, biz ziyaretçiler ise Su Kuklası Gösterisi’ni (Water Puppet Show) izledik. Hemen her Türk’ün aklına gelecek olan “nasıl yapıyorlar acaba”, “kesin ip var” şeklinde düşüncelerle geçen hoş bir gösteriydi 🙂
Köy ziyaretinden sonra gene yola koyulduk.. Hanoi’ye vardığımızda saat 5 olmuştu bile.. Aynı otelde, yani Charming 2’de bir gece daha geçirecektik.. Hemen eşyaları yerleştirip, biraz soluklandıktan sonra Hanoi’deki son akşam yürüyüşümüzü yapmak üzere yola koyulduk.. Geçen sefer görmediğimiz sokakları keşfetmeye çalıstık, motorsikletlerin yoğunluğunun iş çıkış saatlerinde iyice fazlalaştığına şahit olduk 🙂 Akşam yemeğimizi Pepporoni isimli restoranda yiyip, sonrasında La Place Cafe’de kahvemizi içtikten sonra [aynı cafede yaptığım foursquare checkin’inden de ekstra içecek kazandığımı belirteyim 🙂 ] otele geri döndük..
Bir sonraki gün Ho Chi Minh şehrine dönüş günümüzdü.. Sabah erken kalkıp otelin güzel kahvaltısı ile iyice doyduktan sonra bavulları hazırlayıp çıkış işlemleri için resepsiyona indik, her zamanki gibi son derece güleryüzlü ve pozitif yaklaşımlı çalışanlar ile karşılaştık.. Havaalanı için bu sefer otel taksisi yerine Müge’nin önceden tavsiye aldığı Mai Linh adlı şirketin taksilerini denedik, şoförden değil ama fiyattan memnun kaldık. Şehirden havaalanına gidiş 33 km mesafe içindeyse 220bin vnd ödüyorsunuz, tam ters istikamet için ise 350bin vnd imiş. Şoför bir ara 350bin isteyecek oldu ama kiminle dans ettiğini bilmiyordu tabii 🙂
Öğlen 1’de kalkan uçak bizi saat 3 gibi Ho Chi Minh’e getirdi. Yolculuk sırasında yaşadığımız bir olay bizi epeyce heyecanlandırdı. Uçak kalktıktan bir süre sonra, ben her zaman yaptığım gibi uyumaya çalısırken, hosteslerin “Sir.. Sir..” şeklinde seslendiklerini duydum, dedim herhalde yemek servisi için beni uyandırmaya çalışıyorlar.. Gözümü açtığımda hemen ayağımızın dibinde hareketsiz bir şekilde yatmakta olan yabancı (sanırım ABD’li) bir yolcunun yarı açık, boş bakan gözleriyle karşılaştım. Ne olduğunu anlamaya çalışırken erkek kabin görevlisi kendisiyle ilgilenmeye başlamıştı bile.. 10-15 saniye sonra yolcu birden gözünü açtı ve “neredeyim, ne oldu” bakışlarıyla ayağa kalktı. Hemen önümüzdeki tuvalete girmek istedi ve görevlinin yardımıyla içeri girdi.. Bu esnada kabin görevlisi kendisine su getirmeye gitti ve geldiğinde kapıyı tıklatmasına rağmen içeriden ses gelmeyince kapıyı açtı ve yolcunun gene kendisinden geçtiğini gördü.. Bu sefer ben de ayağa kalktım ve tuvalette iki büklüm ve baygın şekilde yatan yolcuyu kabin görevlisi ile beraber kaldırdık, bu arada yolcu gene aynı bakışlarla kendisine geldi ama bir şeylerin ters gittiği belliydi.. Yolcuyu kabin görevlilerinin servis hazırlıklarının yapıldığı orta bölüme serdikleri battaniyenin üzerine yatırdık, kabin görevlileri ayaklarının altına yükseklik koydular ve iniş vaktine kadar bu şekilde yatarak istirahat etti.. Bu esnada kabin görevlileri bana ve yanımdaki Hollandalı yolcuya duruma şahitlik ettiğimizi belirten bir belge imzalattılar.. Uçuşun geri kalan kısmı sakin ve olaysız geçti 🙂
Şanghay’a dönmeden önce Ho Chi Minh City’de yaklaşık 1.5 gün daha kaldık.. Bu süreyi genelde dinlenerek geçirdik.. Gerçekleştirdiğimiz az sayıdaki aktivielerden biri Ben Tanh gece pazarını ziyaret etmek oldu.. Şanghay’daki fake market konseptinin sokağa taşınmış hali diyebiliriz.. Son akşamımızda ise “AO Show” adlı bir gösteri izledik.. Vietnam kültürünü yerel ezgilerle ve gayet güzel kareografilerle bizlere sunan gösteri epeyce hoşumuza gitti.. Burada yapacağınız akşam aktiviteleri listesine almanızı öneririm..
Toparlayacak olursam, ki bu kadar yazıdan sonra artık toparlamanın vakti geldi sanırim, biz Vietnam tatilinden çok memnun kaldık.. Ülkenin tarihi, gelenek ve görenekleri, insanlarının güleryüzlülüğü, samimiyeti, sokaklardaki motorsiklet bolluğu, yemyeşil doğası, Ha Long Bay’i… Bunlar hep bizim yüzümü güldüren, hoşumuza giden noktalar.. Tabii ki bir kaç negatif durum da olabilir (misal, koylarının kirleniyor oluşu veya gümrük memurlarının epeyce yavaş oluşu vs.) ama genel olarak baktığımızda, pozitif yanlar epeyce ağır basıyorlar.. Türklere vize konusunda biraz kolaylık sağlarlarsa bence uzakdoğuda kesinlikle görülmesi gereken bir ülke diye düşünüyorum..
La la la la la hayat paylasinca guzel , la la la hayat dincere guzel 🙂
Bıkmadan usanmadan tüm detaylarıyla aktardığın Vietnam güzelmiş ve görülmeye değermiş anlaşılan…
Yazarken de en az gezerken yorulduğun kadar yoruldun sanırım.Şimdi yeni bir seyehat planına kadar mola mı sayın Mola,yoksa durmak yok yola devam mı?
Altı muhteşem yılımı geçirdiğim Vietnam’ı hatırlamak güzel oldu. Sağ olun, var olun.
Evrenciğim sen de paylaşsan ya gezdiklerini gördüklerini 🙂
Nuray hanım, şimdilik bir seyahat planı yok ama yazmaya elimizden geldiğince devam edeceğiz inşallah 🙂
Ben teşekkür ederim Ali Bey, yazıyı okuyup beğendiğinizden ötürü 🙂
Bu arada ben artık Çin’deyim. Şangay’a bir saat uzaklıktaki Çanco kentinde, özel bir okulda Calculus ve İstatistik öğretiyorum. Yaşadığım yerle ilgili yazılarımı ve yorumlarımı http://rizaarican.blogspot.com adresinden okuyabilirsiniz.
Blogspot Çin’de yasak olduğu için VPN kullanmanız gerekiyor 🙁
Saygılar,
Ali
Ali Bey, bloğunuzla tanıştım bugün ve özellikle Çin ile ilgili yazılarınızı bir çırpıda okudum, herkese de buradan tavsiye ediyorum 🙂 Çin’e hoşgeldiniz..
Beğendiğinize sevindim. Bundan sonraki yazıları takip etmek isterseniz, sayfanın sağ üst köşesindeki abonelik kutusuna elmek adresinizi yazabilirsiniz. Böylece sayfaya yeni yazı konduğunda haberiniz olur. İleride Çin’de gündelik hayatı merkezine alan öyküler ve romancıklar da yazacağım. Hele bir tam anlamıyla yerleşeyim.
Saygılar,
Ali
Feedly’me ekledim bile çoktan Ali bey. Bir an önce sorunsuz bir şekilde yerleşmeniz ve yazılarınıza başlamanız dileklerimle, sabırsızlıkla bekliyoruz 🙂