Aslında hem Mügenin hem benim Türkiye geçmişimize bakınca evcil hayvanlar bakımı konusunda başarılı hikayeler görmek mümkün.. Müge özellikle köpekler konusunda profesyonelken ben de kuşlar konusunda epeyce bir tecrübeye sahibim ayıptır söylemesi.. Ne varki bu iki tecrübeli insanın Şanghay’daki evcil hayvan maceralarının pek mutlu sonla bittiğini söylemek mümkün değil.. Gerek bizim dışımızdaki faktörler, gerekse bizim hatalarımız bu sonuçlara neden oluyor diyebilirim sanırım.. Bir önceki başarısız köpek hikayemizden sonra bir de kedi hikayesi anlatacağım..
Yaklaşık iki hafta öncesiydi.. Şanghay’ın yeni gezinti mekanlarından Sinan Mansions’a (yazısı yakında gelecek) bir şeyler yemeye gitmiştik.. Gençer, Evren, Müge ve ben olmak üzere dört kişiydik.. Yemeğimizi yedik, kahvemizi içtik ve eve dönmek üzere Fuxing Road’a çıktık.. Amacımız bir taksi çevirmekti, ama taksi gelmeden evvel bir ses geldi: “Miyav.. Miyav.. Miyav..” Tahmin ettiğiniz üzere bir kedi sesiydi, minik yavru bir kedi.. Caddenin kenarındaki bahçenin demir parmaklarının arasında tek başına annesini arıyordu.. Parmaklıklardan girebildiğimiz kadarıyla ilerilere doğru baktık ama ne bir anne kedi görebildik, ne de muhtemel kardeş kediler.. Bir süre kararsız kaldıktan sonra onu alırsak muhtemelen hayatını kurtarmış olacağımıza kendimizi ikna ederek kediyi eve götürmeye karar verdik..
Evde önce ona boş bir kutu ayarladık (kutu atma konusunda sorunları olan biri olmam işe yaradı sonunda) tabanına yumuşak giysiler yerleştirdik ve balkonun kuytu köşesini onun evi yaptık.. Belki de onu balkona koymak yaptığımız en büyük hataydı ama o an tabii bunun bilincinde değildik.. Hem dışarısı içeriden çok daha sıcaktı ve sonuçta kediler sıcağı daha çok severdi.. Müge hemen su-süt karışımı hazırladı Sinem için.. (Sinan Mansions’da bulduğumuz ve cinsiyeti dişi olduğu için Sinem adını koymuş bulunduk kendisine, erkek olsaydı ne olacaktı siz tahmin edin) Kedi henüz çok küçük olduğundan kaseden süt içemiyordu ve bu nedenle hemen bize en yakın Pet Shop’a gidip oradan şırınga alıp geldik.. Şırıngayla ağzına verdiğimiz sütü büyük bir iştahla içiyordu, anladık ki çok acıkmıştı.. Bir kaç şırınga dolusu sütü içtikten sonra kutusunda uyuya kaldı zaten..
Bir sonraki akşam bu sefer Sinem’i de alarak aynı Pet Shop’a gittik ve kendisini genel bakım amaçlı olarak dükkan yetkililerine teslim ettik.. Önce ordaki bir amca güzelce yıkadı kuruladı Sinem’i ve bize tüyleri arasında çok fazla pire olduğunu söyledi.. Bu arada dükkanda çalışan veteriner dükkana gelmişti ve hemen bir pire ilacı sürdü tüylerine.. Bu arada yıkandıktan sonra epeyce bir güzelleşmişti Sinem, bir saat önceki kirli pasaklı halinden eser yoktu.. Pire ilacı dışında bir de hap verdi doktor, sanırım (doktorun İngilizcesi ve benim Çincem aynı derecede kötü olduğu için sanırım diyorum) solucanlar içindi o hap.. Ayrıca bir de sütüne katmamız için kalsiyum ilavesi verdi ki kemik gelişimi için epeyce önemliydi bu.. Bakım ve kontrol sonrası eve döndük, tüm kutuları vs. attık ve kendisine yeni bir kutu ayarladık.. Yeni kutu alçak bir ayakkabı kutusuydu (ilk kutusu daha yüksekti) ve bu kutudan kendi başına girip çıkabiliyordu..
Bir sonraki gün Gençer ona marketten kedi kumu ve bir de geniş bir leğen aldı.. İçine kum doldurup kediyi oraya koyduğunda kedinin hemen içgüdüsel olarak ne yapması gerektiğini anladığını ve yaptığını bize bildirdi Gençer.. Sinem epey zeki bir kediydi.. Büyük bir sorunu daha halletmiştik böylece.. Kutusu (daha doğrusu evi) , hemen yakınında kumu ile birlikte balkondaki kuytu köşesinde gayet mutlu görünüyordu.. Günün büyük kısmını uyuyarak geçiriyor, biri balkona girdiğinde hemen uyanıp kutudan çıkarak sese doğru koşuyor (koşmaya çalışıyor da diyebiliriz boyutu nedeniyle) balkon boşalınca bir süre miyavlıyor ama sonrasında kutusuna dönüp uykusuna kaldığı yerden devam ediyordu.. Sabahları Müge’yle beraber evde dolaşıyor, o kahvaltı hazırlarken ayağının dibinde dolanıyordu.. Yavaş yavaş alışmaya başlamıştık birbirimize yani..
Ne var ki, bu hikaye de mutlu sonla bitmeyecekti.. Onun eve gelişinin beşinci gününde, bir cuma akşamı, saat 6-6.30 gibi Müge eve geldiğinde Sinem’in yerinde olmadığını gördü ve hemen beni aradı.. O gün öğle tatilinde Müge eve gelip Sineme sütünü vermişti ve onu yatağında uyuyor durumda bırakarak ofise dönmüştü.. Öğleden sonra ise temizlikçi kadın (burada kendilerine “ayi” deniyor) gelecekti ve Müge benden kadını arayıp ona bildiği birşey olup olmadığını sormamı istedi.. Ben hemen bu tür durumlarda her zaman yaptığım gibi emlakçımız Tomas’ı aradım ve ona durumu özetleyip ayi’mizi aramasını rica ettim.. Ayi’nin söylediğine göre kendisi evden çıktığında saat 16:30 imiş ve Sinem kutusunda uyumaktaymış.. Sonraki yaklaşık 2 saat içerisinde artık ne olduysa, Sinem ortalarda yoktu..
Aklımıza ilk balkondan düşmüş olabileceği geldi.. Balkonun en köşesinde onun geçebileceği çok küçük de olsa bir boşluk vardı.. Biz her ihtimale karşı o kısma saksı ları yerleştirmiştik.. Yani Sinem’in önce balkonun o köşesine gitmesi, sonra saksıları ekarte etmesi, sonra yaklaşık 20cm yüksekliğinde duvarın üstüne çıkıp o boşluğu bulup kendisini ordan aşağı bırakması gerekiyordu.. Bütün bunları başarıp aşağı düştüğünü varsayarak Müge zaten hemen aşağıya inip o bölgeyi kontrol etmişti ama bir şey bulamamıştı.. Biz bir sonraki sabah bu sefer yönetimden de yardım istedik ve bahçıvanı çağırarak çalılık alanı iyice kontrol ettirdik ama hiç bir iz bulamadık kendisinden.. Düşüp ölmediği kesin gibi görünüyordu..Güvenliğe sorduk, hatta kameraları bile kontrol ettirdik ama hiç bir iz bulamadık..
İkinci senaryo ise Müge’nin aklına gelmişti.. Bu senaryoya göre yırtıcı bir kuş (karga veya daha büyük bir şey) Sinemin sesini duydu, balkona konup savunmasız halini gördü ve pençelerini kullanarak onu tuttuğu gibi götürdü.. Bu senaryoyu destekleyen kanıt olarak balkonun köşesindeki, afedersiniz, minik bir kedi kakasını gösteriyordu Müge.. Normalde kumu kullanmayı öğrenen bir kedi ancak korku nedeniyle balkona böyle bir şey yapabilir diyor ve bu da kulağa mantıklı geliyordu.. Ne varki bizler Şanghay’a geldik geleli gördüğümüz en büyük kuş serçeden büyük değildi.. Bir kedi yavrusunu balkondan pençeleriyle tutup kaldıracak ve uçuracak büyüklükte bir kuşa şu ana kadar hiç rastlamadık, ama tabii bu tür kuşların burada varolmayacağı anlamına gelmiyor bu..
Ne kadar senaryo düşünürsek düşünelim sonuçta bir gerçek vardı ki, bu minik kedi yavrusunu kaybetmiştik.. Ve yaptığımız hiçbir arama da herhangi bir sonuç vermemişti.. Bu durum bizi epeyce bir üzdü tabii.. “Nerde yanlış yaptık”larla, “acaba”larla dolu günler geçirdik.. Gençer ise farklı bir yorum yaptı konu hakkında ve “Demekki doğal seleksiyonun önüne geçilemiyormuş” dedi.. Anne kedilerin bazı yavrularını süt azlığı/sayı fazlalığı nedeniyle terkettikleri teorisine dayanan bir yorumdu tabii bu.. Umarım şu an Sinem her neredeyse bize kızgın değildir..
Walla kopek,kedi derken butun karizmamiz yerle bir oldu. Biz bu isi beceremiyoruz hic demiyelim yok kopek ve kus bakiminda tecrubeliyiz diye 🙂
Ya tecrübeliyiz ama yalan mı.. 🙂
Şanssızlık mı desek bilmiyorum ki, o kadar da iyi giderken herşey..
Çok hazin bir hikaye…Hem sizin hem de zavallı sinemin yaşadıkları beni çok duygulandırdı.
Ama kendinizi suçlamayın,sizin ne kadar güzel yüreği olan insanlar olduğunuzu biliyorum.
Bu her insanın başına gelebilir ,biz avucumuzun içinde bir kuşumuzun ölümünü yaşamıştık…
Evet o acidan dogru, en azindan icimizde bir umut var hala yasiyor olabilecegi ile ilgili..
Bide pozitif yonden bakalim 🙂 Sinem hayatta, ama kaybolusu cok ilginc bir olay, benim teorim su an Ayinin cocuklariyla oynuyor 🙂
Ama onun sayesinde ogrenmedik mi, Cincede ‘gel pisi pisi’ demeyi 🙂 Kac Cince bilen yabanci biliyor bunu bir de bu acidan bakalim 🙂
Evet haklısın aslında, az mı dolaştık sitenin bahçesinde “mii mii.. mii miii…” diyerekten 🙂
Ben, senin yazilarini bayagi boslamisim ve birikmis. Simdi olaya komik acilardan mi yaklasayim yoksa sahiplendigin hayvani kaybetmenin uzuntusunu bilen biri olarak duygusal acidan mi yaklasayim bilemedim diyecekken icimdeki muzur cocuk “arkadaslar kendinize iyi bakin yeter” dedirtiverdi :)) Sevgiyle! 🙂
Biz, ailece düşündük,taşındık ve gercek şüphelinin Ayi degil, Muge olduguna karar verdik…Hadi bize iyi guuunnnnleeerrr :)))
Evet abi ya, lutfen okuyalim/yorumlayalim birikmis yazilari.. Gerci normal, insan Turkiyeye gidince gezmekten tozmaktan bu tur seylere vakit bulamiyor, bilirim o duyguyu ben de 🙂
Muge konusunda ise bakalim kendisinin yorumu ne olacak, ben de merakla bekliyorum 🙂 🙂
Askolsun ya, walla ben bir sey yapmadim.
Hos hergun sabah erken kalkip kediyi beslemek,
onunla biraz oynamak, oglen eve gelip yemegini vermek (malum sutu siringadan vermek gerekiyordu) biraz zorladi basta ama walla alismistim rutine. Neyse ben bunun bize bir isaret oldugunu dusunuyorum. Kisaca bize evcil hayvan bakma konusunu tekrar degerlendirmemiz gerektigi vurgulaniyor 🙂
Ama yilmayacagiz 🙂 🙂
Dincer arkadsin yavru kedisini alalim.
Cok hirs yaptim, bu sefer olacak 🙂
Cabalarindan suphemiz yok Muge’cim ama bence de siz bir yavru daha alin ama fil yavrusu olsun boylece kaybetmezsiniz :))) Siz cok yasayin e’mi yazarken de guldurdunuz :))
Saka bir yana ben sirf bu kaybetme uzuntulerinden dolayi akvaryum kurmayi bile istemiyorum.Kucuklugumde hem kanarya kuslarim hem de akvaryumum vardi.
Tamamdır hayatım, hemen gerekli bağlantıları kurarak en kısa zamanda yeni bir kedi yavrusu getiriyorum eve 🙂
Aslında fil yavrusu değil de, geçen gece rüyama giren kapan yavrusunu alabilsek bi şekilde, daha bi heyecanlı olabilir 😛
haklisin Erdal ya, o korku her tur evcil hayvan icin var da bizim ki daha bulmadan kaybetmek gibi oldugundan ne desek bilmiyorum ki 😛
Neyse bu olayin uzerinde calisacagiz biz.
Yasemin zaten sIkistirip duruyo, itiraf et sen yaptin degil mi diye 🙂
Adimi temize cikartmam lazim acilen.
Hos ciceklerimiz daha olmedi. (ayi sagolsun)
Kucukten cicek alip yetistirmeye devam artik 😛